Bir kaç yıl önce Atlas Dergisinden ayrılan bir ekip, bağımsız bir yayın olan Magma Dergisini kurdu. Aralarında arkadaşlarımızın da olduğu bu cesur insanların, okurlarıyla ilk buluşması için düzenlediği kampa biz de gittik. Türkiye’nin farklı şehirlerden yaklaşık 150 kişi, kış mevsimine rağmen Karabük Yenice Ormanlarındaki kampa katıldı.
Bu kez motosikletlerimizi evde bırakıp, kampa 10 arkadaş, iki arabayla kendi imkanlarımızla gittik. Aslında kampa gelenlerin çoğu minibüslerle (turla) gelmeyi tercih etmişti. Daha önceki yıllarda toplu olarak hareket etmenin zorluklarını kötü tecrübelerle yaşadığımız için, biz ayrı gitmeyi tercih ettik. Bizden 5 saat önce İstanbul’dan hareket eden kafile ile aynı anda Karabük’e varınca maalesef haklı olduğumuzu gördük.
Karabük’te arkadaşımız Akgün Karakaya ile buluşup kahvaltı ettikten sonra tekrar yola çıktık. Kamp alanına giden Sipahiler Köyü’ne ormanlık yoldan ilerlerken korktuğumuz oldu ve çamura saplandık. En azından arkadan gelen minibüsleri uyarma şansımız oldu. Geri dönüp hep beraber alternatif yol arayarak Eğriova Göleti’ne ulaştığımızda çoktan öğlen olmuştu.
Bölgenin zengin bitki çeşitliliği ve insan tarafından kirletilmemiş doğası, ilk kilometrelerden itibaren kendini hissettirdi. Tüm zorluğuna rağmen, sonbaharın kışa döndüğü kasım başında geçtiğimiz yollar, renkler, köyler çok güzeldi. Yolların çamur olması, araçların zorlanması bile kimsenin keyfini kaçırmadı.
1355 metredeki Eğriova Göleti yanındaki kamp alanında düzlük yer sıkıntısı yüzünden, bu kadar insanın toplu ve yakın bir biçimde çadır kurması mümkün olmadı. Bir anda çadır için düz zeminleri kapma yarışı başladı. Beş çadırı yan yana kurabilecek bir yer bulduktan hemen sonra, yürüyüşün başlayacağı duyuruldu. Ne olduğunu anlamadan 110 kişi ile birlikte rehberler eşliğinde ormanda yürüyüşe başladık. Bu kadar uzun yolculuk sonrası neredeyse herkesin yürüyüşe katıldığını görmesek, muhtemelen kamp alanında uyuklardık aslında.
Yağmur, sis ve soğuğa karşın çok keyifli yaklaşık 10-15 km lik çamur içinde bir yürüyüş gerçekleştirdik. Asıl hedef 1950 m irtifadaki Keltepe zirvesine ulaşmaktı. Ancak kamp alanına geç vardığımızdan, havanın kararmasından endişe eden rehberler rotayı kısa tuttu. 1500 m deki Sorgun yaylasına gidip geri dönebildik ancak. Yoğun sis yüzünden pek de bir manzara göremedik maalesef. En azından yürüyüşe katılanların hemen hemen hepsinin ekipmanı ve kondisyonu iyi olduğundan tatsız bir durum yaşanmadı.
Kamp alanına döndüğümüzde hava yeni kararmıştı, yağmur şiddetini arttırmıştı. Çadır içinde ıslanan kıyafetleri değiştirme, biraz ısınmanın ardından yemek yapmaya griştik hemen. Kamp alanının 50 metre uzağında su olduğunu söylemişti yola çıkmadan önce. 5 km demek istemişler maalesef! Şaraplarımız boldu ama yanımızdaki fazla içme suyu getirmemiştik. Makarna ile karnımızı doyurduktan sonra içeceğimiz çayın suyunu dereden alıp kaynattık.
Çadırlarımız, büyük ateşin etrafında Özcan Yüksek’in masallarını dinleyip, şarkılar söyleyen ekibin oldukça uzağındaydı. Daha yakınımızda bir ateş daha vardı; kızlar o grubu kaynayıp ısınmayı denedi ama ateşin etrafı dolu olduğundan geri döndüler kısa süre sonra. Bizim grubun hemen yanında ateş yakmaya çalışan ama yağmurlu havada pek başarılı olamayan ekibe destek olmaktan (yüzsüzce kaynamaktan) başka çözüm kalmamıştı artık.Etrafta biraz dolaşıp nispeten kuru odun bulduktan sonra ateş biraz canlandı. Gerçekten hava çok soğuktu, ateşi canlı tutmak için herkes gayret gösterdi. Bu sayede hem ısındık hem de sucuk şarap keyfimizden geri kalmadık.
Gece 12 olmadan çoktan herkes çadırında horlamaya başlamıştı. Kaliteli çadır ve uyku tulumu sayesinde gece hepimiz için dışarıya göre çok sıcak geçti. Sabah 8 gibi uyandığımızda hava hala çok soğuk ve neredeyse sulu kar yağıyordu. Öğlene kadar yayılarak kahvaltı etme fikri bir andan unutuldu; hemen çadırları toplayıp Safranbolu’ya doğru yola çıktık.
10 km lik toprak yolun ardından yarım saat asfalt yolda ilerleyerek vardığımız Safranbolu’da hava oldukça iyiydi.. Burada Celil’le buluşup 2-3 saat güzel vakit geçirdik. Akşamüstü çok sevdiğimiz İstanbul kargaşasına kavuştuk…
Yazı : Erkin YEŞİL (2 Enduro)
Fotoğraflar : Uygar Şirin, Hasan Ahmet Eren, Erkin Yeşil